Sağlık

Esnek düşünce Alzheirmer’dan koruyor

İSTANBUL (İGFA) – Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, zihinsel esneklik konusunu değerlendirdi.

ZİHİNSEL ESNEKLİĞİ OLMAYANLAR TEKRARA DÜŞÜYOR

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, zihinsel esneklikten kastedilenin yeni durumlara uyum sağlama becerisi olduğunu ifade ederek, “Aslında insanların zihinsel olarak yeni bilgileri kabul etme, öğrenmeye açık olma, esnek düşünebilme ve sorunlara farklı çözümler bulabilme kapasiteleri var. Bu çok hayati bir konu. Mesela hataları düzeltme yeteneği de zihinsel esnekliğe giriyor. Yeni öğrenme yöntemleri geliştirme de zihinsel esnekliğe giriyor. Zihinsel esnekliği olanlar evlendiği zaman, yeni bir şeyle tanıştığı zaman, yeni bir iş olduğu zaman başarılı oluyorlar. Zihinsel esnekliği olmayanlar ise aynı şeyleri tekrar ediyorlar.” dedi.

İnsanların öğrenme süreçlerinde deneme yanılma yöntemi üzerinde durulduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, bu modelde, hata yapan bir kişinin genellikle ikinci kez aynı hatayı yapmamayı öğrendiğini, ancak yaşam boyunca aynı hatayı bir kez bile tekrarlamamanın zor olduğunu, bu nedenle, her şeyi deneme yanılma yoluyla öğrenmeye insanın ömrünün yetmeyeceğini söyledi.

“ZİHİNSEL ESNEKLİĞİ OLMAYAN KİŞİLER AYNI HATAYI BİRDEN FAZLA YAPAR”

Bu noktada, akıllı insanların deneyimlerinden faydalandığına işaret eden Prof. Dr. Tarhan, zihinsel esnekliği olmayan kişilerin aynı hatayı birden fazla yaptıklarını, ancak, zihinsel esnekliği olan kişilerin bir problemle karşılaştıklarında, geçmiş tecrübelerini tarayarak, gelecekle ilgili tahminlerde bulunarak hızlı bir şekilde çözüm ürettiklerini anlattı.

“İNSAN ZİHNİ BİLGİSAYAR YAZILIMINA BENZER ŞEKİLDE İŞLEYEN KARMAŞIK SÜREÇLERDEN OLUŞUYOR”

Zihinsel işlemlerin, insan zihninin bilgisayar yazılımına benzer şekilde işlediği karmaşık süreçler olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan, bunların doğuştan gelen yetenekler, öğrenilenler ve geliştirilenler olarak üç ana kategoride incelenebileceğini kaydetti.

Doğuştan gelen yeteneklerin, insanın doğduğu anda sahip olduğu genetik ve doğal yetenekler olduğunu, bu yeteneklerin, zihinsel süreçlerin temelini oluşturur ve bilgisayarın sabit programına benzer bir işlev gördüğünü anlatan Prof. Dr. Tarhan, “Öğrenilenler ise insanın yaşamı boyunca edindiği bilgi ve becerilerdir. Bu bilgiler aile, okul, deneyimler ve çevresel etkileşimler gibi faktörlerden gelir. Öğrenilenler, insanın zihinsel kapasitesini artırır ve geliştirmesine olanak tanır. Geliştirilenler ise öğrenilen bilgi ve becerilerin daha da ileri seviyeye taşınmasıdır.” dedi.

HAFIZANIN ALTI SADIK BEKÇİSİ; 5N1K

Zihinsel esneklik becerilerininçocuk yaştan kazanıldığını, bunun için de açık bir zihin sahibi olunması gerektiğini belirten Prof. Dr. Tarhan, iletişimcilerin kullandığı ve hafızanın altı sadık bekçisi diye bilinen 5N1K kuralına atıfta bulunarak, “Bu çok yönlü düşünme demek. Kim söyledi, ne söyledi, nerede söyledi, ne zaman söyledi, nasıl söyledi… Buna altı boyutlu düşünce deniyor. Bir bilgi geldiği zaman o altı tane networkü kullanıyor beyin. O bilgi beyne kalıcı bilgi olarak kaydoluyor. Böyle durumlarda kaydetmek yetmiyor. Daha sonra onu açıklamak gerekiyor, tartışmak gerekiyor, ilişkilendirmek gerekiyor. Akıllı insan olaylar arasında doğru bağlantılar kurmayı başarabilen insandır. İlişkilendirme becerisidir bu. Zihinsel becerilerden biridir. Olayı başka şeyle ilişkilendirdiğin zaman hiç kimsenin duymadığını, hiç kimsenin görmediğini görebiliyorsun ve yakalayabiliyorsun. Farklı bakış açısı getirme, farklı seçeneklerle düşünebilme yani çok yönlü düşünme yapıyorsun.” diye bilgi verdi.

İNSAN, BEYNİN TÜM KAPASİTESİNİ KULLANABİLİR

Bazıları ‘İnsan beyninin yüze 10’unu kullanıyor.” dediğini dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “Hayır. İnsan, beyninin her zaman her kapasitesini kullanabilir. O şehir efsanesi. Öyle yüzde 10 diye bir şey yok. İnsan beyninde müthiş bir kapasite var. Hepsini de kullanabilir, hiçbirini de kullanmayabilir. Einstein bir gün eğlenen genç grubu görmüş. Hiç düşünmüyor sadece eğleniyor. Demiş ki ‘Bunlara koca beyne lüzum yok ki bir omurilik yeterli.’ Beyni kullanma meselesi bu. Bize beyin gibi bir cihaz verilmiş yaratılıştan. Müthiş bir özgür irade verilmiş. Diğer hiçbir canlıda olmayan anlam arayışı verilmiş. Sorgulama becerisi verilmiş. Geçmişi geleceğe sorgulama, varoluşu sorgulama… Bütün bunları yaparken yeni durumlara uyum sağlama becerisi var. Devamlı gelişme var. Yeni bilgileri kabul etme, öğrenmeye açık olma. Sorunlara çözüm bulabilme. Beynimizi geliştiren bir şey bu. Onun için sorundan kaçmak yerine o sorunu nasıl çözeceğim diye beynimizi zorlarsak esnek düşünce gelişiyor.” diye konuştu.

ELEŞTİRİYE AÇIK OLMA, ESNEK DÜŞÜNCE GELİŞTİRMENİN ÖNEMLİ BİR PARÇASI

Esnek düşünce geliştirmenin, zorluklarla başa çıkma ve yeni çözümler bulma becerisiyle yakından ilişkili olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tarhan, zorluklardan kaçınan ve kolayı tercih eden kişiler ile itaat kültürlerinde büyüyen bireylerin, genellikle zihinsel becerilerini geliştiremediklerini ve yönetilen konumunda kaldıklarını, bu durumun, yeni fikirler geliştirmeyi ve keşif yapmayı engellediğini dile getirdi.

Eleştiriye açık olmanın, esnek düşünce geliştirmenin önemli bir parçası olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Eleştiri, insanların hatalarını görmelerini ve düzeltmelerini sağlar. Eleştiriye kapalı olanlar, yeni durumlara uyum sağlamakta zorlanabilirler ve başarılarına rağmen gelişme fırsatlarını kaçırabilirler.” dedi.

“ESNEK DÜŞÜNCESİ OLAN ALZHEİMER OLMUYOR”

Zihinsel esneklik geliştirme çabasına girmekten insanı alıkoyanın inatçılık olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:

“İnatçılık, düşünce katılığı… Düşünce katılığı olan insanlar ön yargılarla hareket eder. Alışkanlıklarla hareket eder. Sahip oldukları zihinsel konforlarla hareket ederler. Yeni durumlara karşı kendilerine kapatırlar. Statükocu olurlar. Statükoculuk ve inatçılık kişinin zihinsel esnekliğinin en önemli düşmanıdır.

Mücadeleci ruhta olanlar zihinsel esnekliğe daha açık oluyorlar. Ve beyinlerinin büyük kapasitesini kullanıyorlar. Devamlı kullanabiliyorlar, geliştiriyorlar. Yeni durumlar açık olmak, yeni şeyler öğrenmek demek de aslında beynimizi maksimum kullanmak demek. Yani beynimiz öyle bir organ ki 100 milyar üzerinde hücre var. Bu hücre arasında her hücrenin bir hücrede 5 bin 10 bin bağlantısı var. Beyin yeni hücre, büyüme faktörü üretiyor. Yeni deneyimler açık kişilerde beyin, yeni kök hücre üretiyor. O kök hücre beyinle göç ediyor ve başka yerlerde bağlantı kuruyor. Esnek düşüncesi olan kişiler Alzheimer falan olmuyor. Alzheimer geni varsa bile kullandıkları için beyni olmuyor. Beyin ya kullan ya kaybet kuralıyla çalışıyor. Kuyu gibi su çektikçe çalışıyor. Beyni çok kullanmak için zihinsel esnekliğe, öğrenmeye açık olmak gerekiyor. Zihinsel sorgulamaya açık olmak gerekiyor. Eleştiriye açık olmak önemli.”

ÜMİT DUYGUSU BEYNİ ÇALIŞTIRIYOR

Beyni en çok çalıştıran şeylerin iyileşme beklentisi ve ümit duygusu olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “İyimser, iyileşme beklentisi olan, ümit duygusu yüksek kişiler ve yeni deneyimlere açık olan kişiler… Bunlar halk arasında şanslı olarak bilinir. Bununla ilgili bir test yapılıyor. Hep şanslı bilinen kişilerin ortak özellikleri nedir diye araştırıyorlar. Birincisi, ümit duygusu yüksek kişiler. İkincisi iyimser, olayları pozitif bakan kişiler. Üçüncü de zora talip olan yeni deneyimlere açık olan kişiler. Bu özellikleri dolayısıyla bu kişiler şanslı zannediliyorlar.” dedi.

YENİLİĞE AÇIK KİŞİLER PANİK YAPMIYOR

Farklı deneyimlere açık olma, yeni şeyler öğrenme, farklı bakış açıları kazanma ve ümit duygusunu korumanın zihinsel esnekliği artırdığına işaret eden Prof. Dr. Tarhan, zihinsel esnekliğin otomatik düşünceleri ve negatif önyargıları aşmayı sağladığını dile getirdi.

Prof. Dr. Tarhan, beynin en iyi öğrenme dalgası olan alfa dalgalarının artırılmasının da zihinsel esnekliği desteklediğini kaydederek, “Yeniliğe açık kişiler ve stres altında panik yapmazlar. Soğukkanlı olabilirler. Bu nedenle zihinsel esneklik kendini değiştirme gücüdür aynı zamanda. Durumlara uyum sağlama becerisidir.” dedi.

STATÜKOCULAR ÖĞRENEMİYOR

İnsan en iyi nasıl öğrenir diye yapılan çalışmalara işaret eden Prof. Dr. Tarhan, şunları dile getirdi:

“Nörobilim 1995’li yıllardan sonra bir menzile girdi. Beyin daha çok keşfedildi. Beynin yeni hücre ürettiği öğrenildi. Duygular da öğrenmenin bir boyutuymuş anlaşıldı. 2000’li yıllarda Kahneman isimli bir psikolog ‘insan homo economicus değil, homo psikolojicustur’ dedi. Yani insan karar verirken sadece akılla karar vermiyor. Rasyonel aktör insanın psikolojisidir. Yatırım yaparken sevdiği alanlara yatırım yapıyor. Taktir övgü, güven duygusu insanı daha çok yatırıma alışverişe teşvik ediyor. Yatırım yaparken sadece kar zarar analizi değil, insanın psikolojik ihtiyaçlarını göz önüne almak gerekiyor. Bir paradigma dönüşümü yaşandı. Bu aslında zihinsel esnekliği kazandıran bir şey oldu.

İnsan maddesel, mekanik bir varlık değil, materyal bir varlık değil. İnsan psikolojik bir varlık. Statükocu olan insanlar öğrenemez. Hesaplayıp riske gireceksin. Riske girmeyen insan yeni şeyler öğrenemez hayatta. Onun için yeni deneyimlere açık olmak önemli.”

BEYİN YAŞLANDIKÇA BECERİ KAZANIYOR

İnsanlara beynini geliştirmek için önerilerde de bulunan Prof. Dr. Tarhan, “Kişiler günlük yaşamında ihtiyaçlara göre değişiklikler yapmalı. Her gün aynı yoldan gitmemeli. Her gün aynı yerden alışveriş yapmamalı. Her gün aynı şeyi giymemeli. Alışkanlıklarını değiştirmek önemli. Beynin her tarafını çalıştırdığı için beyin yaşlanmıyor. Beynimiz, yaşlandıkça, yaş ilerledikçe gelişiyor. Küçülse de gelişiyor beyin. İlginç bir organ. Beynindeki beceri yaşlandıkça artıyor.” dedi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu